Gündem

Yaşadığımız Güven Bunalımına Çözüm: Acil Etik, Acil Uyum…

Fikret Sebilcioğlu
Makale

Türkiye tarihinin en önemli yolsuzluk olaylarından birine tanıklık ediyoruz. Yandaşlığın, kayırmacılığın ve iltimas geçmenin Türkiye’nin bir çok kurumunda ortaya çıkardığı akıl almaz durumun hiç tahmin edemeyeceğimiz sonuçlarını görüyor ve bedelini de milletçe çok ağır ödüyoruz.

Türkiye, tarihinin en önemli travmalarından birini yaşıyor. Bu travma, zaman geçtikçe ve nedenleri anlaşıldıkça daha da derinleşiyor. İş, siyaset, spor ve sanat gibi toplumun her seviyesinde uzun bir süredir devam eden güven bunalımı farklı bir faza geçerken, siyasiler, medya ve sivil toplum kuruluşları yaşananların nedenlerini bir çok yönüyle tartışıyor ve daha uzun bir süre tartışacaklar gibi görünüyor. Çok yüksek sesle olmasa da geçmişe ilişkin özeleştiriler yapılmakla birlikte, kimse yüksek sesle “etik davranmadık”, “dürüst olmadık”, “davranışlarımızı kanunlara ve bizlerden beklenen doğrulara göre yapmadık” eleştirisini yapmıyor, yapamıyor.

İçinde bulunduğumuz durum son yıllarda yaşadığımız bu güven bunalımının nedenlerinin anlaşılması ve bu güvenin yeniden tesisi noktasında, yaşananların kurumsal yönetim, iş etiği, itibar, dürüstlük ve uyum gibi evrensel unsurlar açısından analiz edilmesini gerekli kılıyor.

Yolsuzluk Riski ve Etik & Uyum

İş dünyasında etik, dürüstlük veya uyum denildiğinde akla gelen en kritik konular suistimal ve yolsuzluk. Buna çok da şaşırmamak gerekiyor. Zira kurumların karşılaşabileceği ve etkisi en yüksek olan riskler, suistimal ve yolsuzluk riskleri. Günümüzde özel şirketlerde yaygınlaşmaya başlayan ve tarihçesi Amerika Birleşik Devletleri’nin “Federal Sentencing Guideline”ına dayanan etik ve uyum programları, temelinde kurumların çalışanlarından beklediği davranışları yani “uyum” kavramını ortaya koyuyor. Uyum’u sadece kanunlara uyum olarak dar kapsamda anlamamak gerek. Buradaki uyum, kanunlara uyumun ötesinde o şirketin beklediği davranış kodlarını ortaya koyan daha geniş bir kavram. Sanırım bu yaklaşımın arkasında, kanunlara uyumun çoğu zaman tek başına bir anlam ifade etmediği, temelde bir şirkette etik ve doğru olanının yapılmasını her şeyin önüne koyan bir kurumsal kültür yaratma isteği var. Yaratılmak istesen bu kurum kültürü ile de suistimal ve yolsuzluk riskleri asgari düzeye indirilmeye çalışılıyor.

Türkiye’deki Yolsuzluk Algısı Yüksek !

Türkiye’deki güven bunalımının ağırlıklı olarak yolsuzluk ve neden olduğu yozlaşmadan kaynaklandığını düşünenlerdenim. Türkiye’deki yolsuzluk gerçeğini anlamak adına aşağıda detaylarını vereceğim üç araştırmadan bahsetmek istiyorum.

Uluslararası Şeffaflık Derneği: Yolsuzluk Algı Endeksi

Yatırımcıların bir ülkeye yatırım yapmadan önce yolsuzluk risk analizine ilişkin ilk baktığı endeks Uluslararası Şeffaflık Derneği tarafından yapılan araştırmalar ile hazırlanan “Yolsuzluk Algı Endeksi”dir. Bu endeks son yıllarda Türkiye’de yolsuzluk algısının oldukça yüksek olduğunu, hatta durumu en fazla kötüleşenler ülkeler içinde üst sıralarda olduğunu gösteriyor.

Gerçi Türkiye’de yaşayan ve rasyonel düşünen her Türk vatandaşı, Türkiye’nin yolsuzlukla mücadelede olması gereken yerin çok gerisinde olduğunu biliyor veya hissediyor. Endeks sadece bilineni bir araştırmaya dayandırması açısından önemli.

Türkiye’de yolsuzluk, Nijerya, Rusya, Ukrayna veya Angola gibi kurumsallaşmış ve hayatın her aşamasında yaygın olmasa da, dünyanın en önemli ekonomilerden biri olarak bahsi geçen endeksteki sıralamamız, yolsuzluk ile mücadelede sınıfta kaldığımızı gösteriyor. Özellikle son yıllarda bu konudaki performansımız oldukça kötü.

ACFE 2016 Raporu- Küresel Suistimal Çalışması

Association of Certified Fraud Examiners (ACFE), çalışan suistimallerinin araştırıldığı 2016 Küresel Suistimal Çalışmasını yayınladı. Araştırma dünya genelinde ACFE üyesi suistimal inceleme uzmanlarının incelediği 2,410 vakaya dayanıyor. Bu çalışma Türkiye’yi Orta Doğu / Kuzey Afrika bölgesinde incelemiş. Ancak bu bölgenin genel karakteristiğinin Türkiye’yi açıklamaya yeterli olmamasından dolayı, sizlere sunacağım bilgileri Batı Avrupa, Doğru Avrupa ve Orta Doğu / Kuzey Afrika bölgelerinin ortak bulgularına dayandırmanın daha uygun olacağını düşündüm.

Araştırmaya göre şirketler cirolarının yaklaşık %5’ini suistimallere ödüyor! Bu oran oldukça güvenilir, zira yıllardır yapılan bu araştırmada oran genelde %5 civarında hesaplanıyor. Dünya’da 2014 yılı gayri safi milli hasılanın 78 trilyon Amerikan Doları olduğu düşünüldüğünde, suistimaller ile oluşan zarar 3.9 trilyon Amerikan Doları. Hesaplamayı Türkiye için yaparsak, 800 milyar Amerikan Doları olan hasıladan hareketle zararın 40 milyar Amerikan Doları olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, her Türk vatandaşı suistimalleri fonlamak için cebinden yılda yaklaşık 550 Amerikan Doları (1,600 TL) ödüyor.

Araştırmaya göre Türkiye’nin de bulunduğu bu bölgelerde en sık karşılaşılan suistimal çeşidi yolsuzluklar. İncelenen vakaların yaklaşık yarısını yolsuzluk vakaları oluşturuyor. Yolsuzlukları izleyen diğer suistimal vakaları ise nakdi olmayan suistimaller (bilgi çalınması gibi), fatura suistimalleri, hileli mali tablolar, nakit hırsızlıkları ve gider suistimalleri.

TÜSİAD – “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk” Araştırması

TÜSİAD 2014 yılında iş dünyasının yolsuzluk algısını incelemek ve yolsuzlukla mücadelede çözüm araçlarını belirlemek amacıyla “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk” adlı araştırmayı yaptı. Bu araştırmaya göre katılımcıların yüzde 46’sı Türkiye’de yolsuzlukların artacağı, yüzde 28’i aynı kalacağı, yüzde 16’sı ise azalacağı kanısında. Yolsuzluğun ekonomik etkilerinin haksız rekabet ve yatırımcı güveninin sarsılması şeklinde ortaya çıktığına işaret eden araştırma, toplumsal etkisinin de güvensizlik olgusu olduğuna dikkat çekiyor. Araştırma yolsuzluğa karşı ne yapılması konusunda ise, gelir dağılımının düzeltilmesi ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi, bağımsız yargı ve yolsuzluğa karşı mevcut mevzuatın etkin olarak uygulanması ve eğitimin önemine vurgu yapıyor.

Yukarıda belirttiğim araştırma sonuçları Türkiye’deki yolsuzluk fotoğrafını açıklıkla ortaya koyuyor.  Kısaca Türkiye’de yolsuzluk var ve yaygın ! Bu gerçeklik toplumda güvensizliği besliyor.

Yolsuzluğun Omurgası: Çıkar Çatışması

Yolsuzluğun olduğu yerde her zaman çıkar çatışması var. OECD’nin tanımına göre: “Bir şahıs veya kurum (özel veya kamu), sahip olduğu veya oldukları bir pozisyonu, şahsi veya kurumunun çıkarları için kötüye kullanması durumunda çıkar çatışması meydana geliyor”. Diğer bir deyişle, bir kişi sahip olduğu güvenilirlik gerektiren pozisyonunu şahsi çıkarları için kullanması durumunda çıkar çatışması oluşuyor. Örneğin: Yolsuzluğun bir çeşidi olan rüşvette, yolsuzluğu yapan kişi, rüşvet alarak yarattığı şahsi çıkarı, bulunduğu kurumun çıkarlarının üstünde tutuyor. Bu durumunda çatışan iki çıkar ve sonucunda bir yolsuzluk gerçekleşiyor.

Gelelim bu unsurun konumuz ile alakalı kısmına. ACFE’ye göre, çıkar çatışmasının olduğu yolsuzluklar sadece para ve fiziksel varlıkların elde edilmesini içermiyor. Çıkar çatışmasının olduğu ve yandaşlık (kronizm), kayırmacılık (nepotism), iltimas geçme veya aşiret, hemşerilik veya dini topluluk bağlarının yarattığı baskılar sonucu veya bu konularla ilgili motivasyonların neden olduğu görevin kötüye kullanılması eylemleri de yolsuzluğun farklı şekillerini oluşturuyor.

Yolsuzluk, sadece bir kurumun kasasından parasının çalınması değildir. Çıkar çatışmasını içeren yandaşlık (kronizm), kayırmacılık (nepotism), iltimas geçme veya aşiret, hemşerilik veya dini topluluk bağlarının yarattığı baskılar sonucu oluşan motivasyonların neden olduğu görevin kötüye kullanılması eylemleri de yolsuzluktur.

Yıllardır bilinen ancak 15 Temmuz tarihinde en somut halini alan durum Türkiye’de özellikle bir topluluğa bağlı olan kişi ve kurumların sahip oldukları (güvenilirlik gerektiren) pozisyonlarını kendi çıkarları için nasıl kötüye kullandıklarını açıklıkla ortaya koymuştur. Birçok özel ve kamu kuruluşunda istihdam edilen görevlilerin seçilmesinde eğitim, kabiliyet ve liyakat gibi unsurlar yerine, çıkar çatışmasının neden olduğu çok farklı kriterlerin ve özellikle işe alım ve terfi tekniklerinin uygulandığı görülmüştür. Ayrıca yapılan bir çok ticari işlemlerde de bu çıkar çatışmasının etkisinin olabileceği anlaşılıyor. Zira her geçen gün duyduğumuz yeni haberler bu yolsuzlukların çok geniş çapta olduğunu gösteriyor. Örneğin; 81 ilin 74’ünde emniyet müdürlerinin çıkar çatışmasının neden olduğu yolsuzluklar neticesinde bir topluluğa bağlı olan kişilerden seçildiği veya yine bu gruba bağlı olan kişilerin olağanüstü mal varlıklarına sahip oldukları iddiaları bu haberlerden sadece bir kaçı. Bu noktada tüm bu haberlerin iddia olduğunu ve bağımsız yargı sonucunda bu iddiaların araştırılması gerektiğini belirtmemiz gerekiyor.

Türkiye tarihinin en önemli yolsuzluk olaylarından birine tanıklık ediyoruz. Yandaşlığın, kayırmacılığın ve iltimas geçmenin Türkiye’nin bir çok kurumunda ortaya çıkardığı akıl almaz durumun hiç tahmin edemeyeceğimiz sonuçlarını görüyor ve bedelini de milletçe çok ağır ödüyoruz.

Yolsuzluk ile Mücadelede Kurumsal Yönetim ve İş Etiğinin Önemi

Bir kurumun (özel veya kamu) iyi yönetilmesi noktasında kurumsal yönetim araçlarının kullanımı kritik bir öneme sahiptir. Kurumsal yönetim felsefesinin sindirildiği ve araçlarının etkin bir şekilde uygulandığı kurumlarda suistimal ve yolsuzluk vakaları asgari seviyeye indirilebiliyor. Aksi taktirde kurumların süreçleri sağlıklı bir şekilde çalışamıyor. Özel şirket ise şirket bir süre sonra iflas ediyor, kamu kuruluşu ise hesap vermekle yükümlü olduğu millete iyi hizmet veremiyor. Kurumsal yönetimin kurumların sürdürülebilirliği açısından artık tartışılmadığı bir dünyada, neden kurumlarımız daha şeffaf olmayı seçmiyor, neden hesap vermekten kaçınıyor, neden adil olmak ve sorumlu davranmak istemiyor. Veya tüm bunları “mış” gibi yapıyor? Sorun nerede?

Kurumlarda (özel veya kamu) şeffaflığı ve hesap verebilirliği talep edecek iki kritik oyuncu var: Hissedarlar ve Kanun Koyucular. Dünya’daki yolsuzluk sıralamasındaki malum durumumuz ve şu anda yaşadığımız travma önümüzde dururken, bu iki oyuncu artık Türkiye’deki kurumların bu beka sorununa acilen el atmaları gerekiyor. Neden mi? Çünkü kurumsal yönetim sadece verimliliği arttıran, sermayeye erişimi kolaylaştıran veya sürdürülebilirliği sağlayan bir araç değil, ayrıca yolsuzlukla mücadele en etkin araç. Kurumsal yönetim uygulamaları ile şeffaflık ve hesap verebilirlik unsurları, kurumlar için en kritik konu olan “karar verme” mekanizmalarının içine sokulur. Böylece verilen kararın “nasıl” ve “neden” verildiği açık olurken, kararı verenlerde bu kararın sonuçlarının sorumluluğunu üstlenir. Son olarak kurumsal yönetim uygulamaları ile kurumsal yönetimin ahlaki pusulası olan “iş etiği” de kurum kültürünü yapılandırır.

Şimdi arkamıza yaslanıp düşünelim. Karar verme mekanizmasının yukarıdaki şekilde olduğu ve iş etiğinin ve doğru iş yapma kültürünün olmazsa olmaz olduğu bir kurumda yolsuzluğun olma riski nedir?

Hatalardan Ders Çıkarabilecek miyiz?

Hatalarımızdan ders almak öncelikle hataları ve bu hatalardaki sorumluluğumuzu kabul etmek ile başlayabilir. Türkiye uzun yıllardır iş etiği, dürüst iş yapma kültürü, uyum, yolsuzlukla mücadele konularında arzulanan düzeye ulaşamadı. Çabayı arttırmak ve arzulanan düzeye erişmek mümkün mü? Elbette mümkün. Ancak bu değişim sabahtan akşama olmayacağı gibi adanmışlık gerektiren uzun soluklu bir süreç olacağını kabullenmek gerekiyor.

Bu zor süreçte üzerinde odaklanılması gereken hususlara ilişkin önerilerim aşağıdaki gibidir:

  • Kurumlarda kararların nasıl ve neden verildiğine ilişkin sürecin açık olması, yöneticilerin verdikleri kararların sonuçlarına ilişkin hesap verebilmesi,
  • Etik & uyum ve yolsuzlukla mücadele programlarının özel sektörde yaygınlaştırılması,
  • Dürüstlük ve doğru iş yapma kültürünün kurumun en öncelikli değerleri olduğunun ve bu konularda taviz verilmediğinin yönetim kurulu ve üst düzey yönetimin yaptıkları işler ve verdikleri mesajlar ile şirket bünyesinde somutlaştırılması,
  • Çıkar çatışması risklerinin yönetimi ve çıkar çatışmasının yolsuzluğa neden olma riskinin olduğu yerde bu çatışmayı ortadan kaldıracak düzeltici önlemlerin alınması,
  • Yolsuzlukla mücadele konusunda yasal düzenlemelerimizin ve bu düzenlemelere ilişkin uygulamaların evrensel standartlara getirilmesi,
  • Özel ve kamuda bağımsız ve tarafsız denetim fonksiyonunun oluşturulması,
  • Özel şirket ve sivil toplum kuruluşlarının yolsuzlukla ile mücadele konusunda ortak eylemler yaparak iş ortamının temiz ve rekabetin adil olmasını daha yüksek sesle talep etmesi.

Son Sözler

Yaptığımız her işte dürüstlüğün “temel değer” olduğu yarınları bugünden inşa edebiliriz. Bunu nasıl mı yapacağız? Aslında sorduğumuz tüm soruların cevabı biziz.

Bulutsuzluk Özlemi’nin “Acil Demokrasi” şarkısından esinlenerek…”Acil Etik, Acil Uyum…”

Öne Çıkanlar