Mecburiyetlerin Götürdüğü Doğru İstikamet: Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
Fikret SebilcioğluFikret Sebilcioğlu’nun Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği Dergisi’nde “Mecburiyetlerin götürdüğü doğru istikamet: Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı” başlıklı makalesi yayınlandı.
Dergide yayımlanan makale aşağıdaki gibidir:
Türk iş dünyasının içinde yaşayacağı geleceğin hukuk altyapısını oluşturan ancak bu önemine karşın, Türkiye’nin farklı gündem konularının gölgesinde kalarak yasalaşması uzun bir sürece yayılan bir kanun tasarısını, Yeni Türk Ticaret Kanunu’nu ele alacağım bu yazımda. Tasarı’nın ne zaman yasalaşacağı sorusuna cevabımı makalemin sonuna bırakarak, Tasarı’nın getirdiği ve günlük hayatımızı ve iş yapış şeklimizi önemli ölçüde etkileyeceğini düşündüğüm değişiklikleri gündeminize taşımak istiyorum.
Öncelikle Tasarı’nın gerekçelerinin iş dünyası tarafından artık sorgulanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Evrensel açılımlar (kurumsal yönetimin yaygınlaşması ve genel kabul gören standartların kullanımı), teknolojik gelişmeler, Avrupa Birliği süreci ve uluslararası rekabet konuları, 1957 yılında yürürlüğe giren ve halen kullanmakta olduğumuz Türk Ticaret Kanunu’nun kökten değişmesi için her sağduyulu insanın kolaylıkla kabul ettiği yeterli gerekçeler olarak görülmektedir.
Altı kitaptan oluşan Tasarı (ticari işletme, ticaret şirketleri, kıymetli evrak, taşıma işleri, deniz ticareti ve sigorta hukuku) ile modern toplum eğilimleri ve çağdaş işletme ekonomisinin temel kavramları, dünya ekonomisi ile bütünleşme sürecinde olan Türkiye’nin ticaret hukukuna ve dolayısıyla Türk ekonomisinin temel taşı olan şirketlerimizin hayatına yansıtılmaktadır. Bu kitaplar içinde en radikal değişiklikler “ticaret şirketleri” kitabındadır. Bu makalemde iş dünyasının tüm oyuncularını eşdeğer ölçüde yakından ilgilendiren “ticaret şirketleri” kitabı üzerinde duracağım.
Hayatımızda neler değişecek?
Bahsedeceğim değişikliklerde başrol oyuncusunun “Kurumsal Yönetim İlkeleri” olduğunu belirtmek gerekiyor. Kanun koyucu Tasarı’nın gerekçelerinde, şirketlerin ölçeği ve halka açık veya kapalı olma durumuna bakılmaksızın ülke kaynaklarının doğru ve etkin kullanılması ve güçlü bir ekonomiye sahip olmak için şirketlerin “iyi” yönetilmesi gerekliliğinin altını çizmektedir. İşte bu noktada kurumsal yönetim ilkelerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Yıllarca slogan benzeri söylemlerle anlatılan ve algılanan bu ilkelerin, kanun maddelerinin büyük bir kısmının tetikleyicisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şimdi kısaca günlük hayatımızı ve iş yapış şeklimizi önemli ölçüde etkileyecek değişiklerden bahsedelim.
– Yönetim Kurullarının profesyonelleşmesi amaçlanıyor: Tasarı profesyonel YK’yı oluşturmayı amaçlamakta ve bunu Tasarı’ya modern işletme kavramlarını yerleştirerek ve uygulamalarından YK’yı hukuken sorumlu tutarak gerçekleştirmektedir. Profesyonelleşme konusunda aşağıdaki açılımlar ön plana çıkmaktadır:
- Sermayeden bağımsız, piyasa koşullarına göre karar verebilen bilgili, bilinçli ve modern işletme düzenlerini yönetebilecek (iç kontrol sistemleri, iç denetim düzeni, risk teşhisi ve yönetimi, finansal planlama gibi) bir YK’nın oluşması zorunludur,
- YK’nın dörtte biri için yüksek öğrenim şartı aranmıştır,
- Tasarı’da bağımsız üye (non-executive) kavramına işaret edilmiştir.
– “Yönetim Kurulu”&”Yönetim” kavramları arasında hukuken farklılaşma sağlanıyor: Yürürlükteki hukuk sistemine göre yönetim (management) kavramı bulunmamakta, şirketlerin bütün sorumluluğu ve yükü YK üzerinde bırakılmaktadır. Tasarı bu farklılaştırmayı getirmekte ve teşkilat iç tüzüğü yöntemi ile “management” kavramını yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Böylece şirket yöneticileri aldıkları yetki karşılığında ve “hesap verebilirlik” kavramına uygun olarak, yaptıkları uygulamalardan hukuken sorumlu olacaklardır.
– Modern işletme kavramları Türk hukuk sistemine getiriliyor: Tasarı’nın öne çıkardığı kavramlardan biri olan “sermayenin korunması” ancak “varlıkların korunması” ile mümkündür. Bu da risk yönetimi, iç kontrol, iç denetim ve finansal planlama gibi genel kabul gören işletme mekanizmalarını zorunlu hale getirmektedir.
- Risk yönetimi: Tasarı ile pay senetleri borsada işlem gören şirketlerde risklerin erken teşhisine ilişkin komite kurulması zorunlu hale getirilmektedir. YK, şirketin varlığını, gelişmesini ve devamını tehlikeye düşüren sebeplerin erken teşhisi, bunun için gerekli önlemler ile çarelerin uygulanması ve riskin yönetilmesi amacıyla, uzman bir komite kurmak, sistemi çalıştırmak ve geliştirmekle yükümlü olacaktır. Bu hususta kanun bağımsız denetçiye de sorumluluk yüklemektedir. Ayrıca kanun koyucu bir adım daha ileri giderek, bazı durumlarda kapalı şirketlerde de bu komitenin kurulmasını zorunlu kılmıştır.
- İç kontrol sistemleri ve iç denetim: Tasarı çerçevesinde YK’nın sağlıklı bir yönetim raporlamasına sahip olması, bu raporlamadaki bilgilerin kalitesinin kontrolü ve değerlendirilmesi ile yönetime ilişkin tüm kararların bu değerlendirme sonucu alınması, iç kontrol ve iç denetim mekanizmalarını zorunlu kılmaktadır. Bu mekanizmalar şirketlerin kurumsallaşması açısından da önemli bir açılım olacaktır.
- Finansal planlama: Bu kavram bütçe ve iş planı konularını içermektedir. Tasarı’ya göre şirketler gereksinimleri ölçüsünde finansal planlama yapmak zorundadırlar.
– Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS) uygulaması başlıyor: Tasarı şirket büyüklüğü gözetmeksizin (halka açık olsun ya da olmasın) tüm ticaret şirketlerinde muhasebe ve finansal raporlamaların UFRS ile uyumlu Türkiye Muhasebe Standartları’na göre hazırlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu işlem finansal raporların basit bir çevrimi değil, muhasebe ve finansal raporlama sistemleri ile bu fonksiyonlarda istihdam edilen personelin iş yapış şeklini de çok yakından ilgilendiren bir dönüşüm projesidir.
– Bağımsız Denetim zorunluluğu geliyor: Yürüklükteki Ticaret Kanunu’na göre denetçi sistemi (murakıplık) vardır, ancak denetçi seçilen kişi ile ilgili hiçbir özellik aranmamıştır. Bu çağdışı uygulama Tasarı ile tarihe karışmakta ve yeni uygulamada tüm ticaret şirketlerine bağımsız denetim zorunluluğu getirilmektedir. Bu denetim Uluslararası Denetim Standartları’nın tercümesi olan Türkiye Denetim Standartları’na göre yapılacaktır. Alınacak bağımsız denetim raporunun önemini işaret etmek adına bu noktada bir açıklama yapmak gerekiyor. Eğer şirketin bağımsız denetim sonucunda aldığı rapor olumlu değil ise, şirket finansal tablolara dayanarak hiçbir karar alamayacak, eğer alırsa bu karar batıl olacaktır. Bu durumda yönetim kurulu (YK) görevine devam edemeyecek ve istifa etmek durumunda kalacaktır!
– Pay sahipliği demokrasisi geliştiriliyor: Tasarı ile pay sahiplerinin hak listesi zenginleştiriliyor. Bu husus şirket yönetimlerinin pay sahiplerine eşit davranması (adillik ilkesi) konusunda itici bir güç olacağından, azlık haklarına sahip olan ortaklar açısından önemli bir açılım olarak görülmektedir. Türkiye gibi hakim ortaklık yapısının ağırlıklı olduğu bir ortamda, bu konu önemini daha da artırmaktadır.
– Şirketler internet sitesi açmak ve sitesinin bir bölümünü “bilgi toplumuna” ayırmak zorunda kalacaklar: Şeffaflık ilkesinin bir unsuru olarak bu uygulama getirilmektedir. İnternet sitesinde kanunen tanımlanan bilgilerin açıklanması gerekecektir. Genel kurul toplantısı belgeleri ve çağrıları, yılsonu finansal tabloları ve bağımsız denetim raporları, internet sitesine koyulacak bilgilerin sadece birkaçı. İnternet sitesine erişim açık ve engelsiz olacaktır, böylece “menfaat sahibi” kavramı Türk hukukuna getirilmektedir.
– Tek pay sahipli Anonim Şirket (AŞ) ve tek ortaklı Limitet Şirket (LŞ) ile YK’nın tek kişiden oluşmasına izin verilmektedir: Tasarının önemli bir ihtiyaca cevap veren açılımıdır. Örneğin, bir AŞ veya LŞ kendi işletme konusunda bir işletme kurmak isterse bunu tek başına yapabilecektir. Veya yabancı bir şirket Türkiye’de bir yatırım yapmak isterse bunu tek başına yapabilecek ve ayrıca bir ortak aramasına gerek kalmayacaktır. Buna ek olarak tek kişilik YK’ya da izin verilerek, tek kişilik AŞ ve LŞ sistemine uyum sağlanmıştır.
– Şirketler topluluğu: Şirketler Topluluğu Türk hukukunda ilk defa Tasarı ile düzenlenmiş ve böylece çok önemli bir ihtiyaca cevap verilmiştir. Hakim ve bağlı şirket ilişkilerinin her iki şirket yönetim kurulunca her yıl bir rapora bağlanması zorunlu kılınarak, şeffaflık ilkesinin gerekliliği yerine getirilmiştir. 1994 ve 2001 krizlerinin tetikleyici nedenlerinden biri olan grup şirketleri arasındaki işlemleri iyi bir şekilde analiz eden kanun koyucu, bu düzenleme ile yönetim kurullarının şirketler topluluğu çerçevesinde her şirket için kayıpları ve kazançları açıkça belirleyebilmelerini ve kararlarını bilinçli bir şekilde alabilmelerini amaçlamıştır.
– Hukuki ve cezai sorumluluklar artırılıyor: Tasarıda hukuki ve cezai sorumluluklar açık bir şekilde tanımlanmıştır. Bu sorumlulukların detayları bu makaleye sığamayacak kadar uzun bir konudur. Ancak özellikle cezai sorumluluk kapsamında hapis ve adli para cezalarının dikkat çekici olduğunu belirtmek isterim.
Yazımı okuyanların “Bu kanun ne zaman yasalaşıp yürürlüğe girecek?” diye sorduğundan eminim. Şu an itibariyle Tasarı TBMM Genel Kurul’da beklemektedir ve meclisin tatilden dönmesinden sonra görüşülmesi beklenen ilk yasalardan biridir. Bu durumda 2008 yılı içinde yasalaşmasını beklenmek yanlış olmaz. Ancak bana bu soruyu son bir senedir soranlara farklı bir cevap vermekteyim. Bu kanun Ekim ayında veya 3 ay sonra veya 9 ay sonra da çıkabilir. Bence Tasarı’nın yasalaşması sürecinde “ok yaydan çıkmıştır”. Ve ok doğru istikamette (biraz da mecburiyetten) hızla ilerlemektedir. Bu noktada enerjimizi “ne zaman” sorusunun cevabını aramaya harcamaktansa, bu geri dönüşü olmayan süreçte, değişime ayak uydurarak Tasarı’yı anlamak, Tasarı’nın zorunluluklarını bir yük olarak görmektense sağlayacağı faydalara odaklanmak, işletmenize getireceği değişiklikleri değerlendirmek ve yapılması gereken hazırlıklara ivedilikle başlamanın en uygun hareket planı olduğunu düşünüyorum.