Gündem

Don Kişot Olsun İsminiz!

Fikret Sebilcioğlu
Makale

Etiğin iş dünyasındaki önemi hızla artıyor. Toplumun, yatırımcıların ve diğer menfaat sahiplerinin çevre, kurumsal yönetim ve insan hakları gibi konulardaki beklentilerinin değişmesi, iş dünyası için “doğru ile yanlış” arasındaki, hatta bazen etik çıkmazların tetiklediği “yanlışlar” arasındaki seçimi kritik bir hale getirdi.

“Şeref ve erdem, ruhun süsüdür; bunlar olmasa, beden asla güzel gözükmez.”
                                                                                                                 Miguel de Cervantes

Kanunlar genelde asgari sorumlu davranış sınırlarını belirler. Bu sınırların ötesine geçerek samimi bir şekilde etik çıtasını yükseltmek isteyen kurumlar, bir taraftan etik kültürü yaratmaya çalışırken diğer taraftan da rüşvet, yolsuzluk, suistimal ve diğer etik olmayan eylemleri ortaya çıkarmak için önlemler almaya çalışır.

Bu önlemlerin başında da bildirim mekanizmaları geliyor. Bunun nedeni ise gerçekleşen vakaların %40’tan fazlasının bildirimler yoluyla tespit edilmesi ve bildirimlerin de %50’den fazlasının çalışanlar tarafından yapılması. Bu oran benim de yürüttüğüm birçok soruşturmada karşılaştığım durum ile örtüşüyor. Bu bulgunun bence anlamlı tarafı şu: Etik olmayan çalışanların eylemleri, ağırlıklı olarak bu eylemlerin parçası olmak istemeyen diğer çalışanlar tarafından ifşa ediliyor.

Sizi rahatsız eden bir konuyu “dile getirmek” zor bir eylem. İster içinde bulunduğunuz arkadaş grubu ister bağlı olduğunuz dini topluluk isterse de çalıştığınız kurum olsun. Sesinizi yükselttiğinizde tepki çekmeniz ve bedel ödemeniz muhtemel. Bu baskı sonucunda çoğu zaman insanlar susmayı tercih ediyor veya o ortamın dışına çıkıyor.

Doğruluk ve dürüstlük, iyi insanlardan ne kadar saygı görürse kötülerden de o kadar nefret görür. Kurumlar, çalışanların etik olmayan eylemlere ilişkin bildirim yapmasını beklerken, yönetilmesi çok zor bir olguyla karşılaşır: Misilleme korkusu.

Bence bu konu belki de etik ve uyum evreninin en zorlayıcı ve karmaşık konusu. Misilleme, içinde çok fazla gizli insan ilişkisi barındıran karanlık bir dünya ve bu karanlık dünyada dürüst davranmak isteyen çalışan ne yazık ki sıkışabiliyor.

Bu sıkışmışlığı ortadan kaldırmak ve dürüst çalışanları kurumda tutmak, kurumun yönetişiminden sorumlu organların görevidir. Bu organının (kısmen de olsa) icradan bağımsız olmasının bu tarz hassas konuların izlenmesi ve yönetilmesi açısından daha uygun olacağının altını çizmek isterim.

Üst yönetim, bildirimin etkin bir şekilde yapılabilmesi için iletişim kanallarının tasarlanmasından ve bu kanalların işlemesinden sorumludur. Bundan daha da önemlisi üst yönetim, dürüst çalışanları bildirim yapma konusunda cesaretlendirecek tavizsiz sağlam bir duruş göstermelidir. Ancak bu duruş misilleme yapmak isteyen kötü niyetli çalışanları caydırabilir. Aksi taktirde misillemenin neden olduğu korku duvarlarını yıkmak mümkün değildir.

Dürüst bir çalışanın, istenmeyen davranışlara maruz kalma tehlikesini, terfi alamama ve hatta işini kaybetme riskini göze alarak sesini yükseltmesinin çok cesur ve onurlu bir davranış olduğunu düşünüyorum. Bu davranış bana, Don Kişot romanında olduğu gibi, yoksul bir şövalyenin soyluluğunu gösterebilmesi için erdemden başka bir aracının kalmadığı gerçeğini ve ilkelerine sonuna kadar bağlı bir kahramanın sadece yel değirmenleriyle değil kötülüklerle de savaşmasını hatırlatıyor.

Bu yazımı şu ana kadar yürüttüğüm birçok soruşturmada eyleme geçerek bildirimde bulunan cesur çalışanlara ithaf ediyorum. Onlar olmasa etik ve hatta yasal olmayan birçok eylem devam edecekti.

Redd’in Don Kişot şarkısında geçen aşağıdaki mısraları sesini yükseltmek isteyen cesur ve dürüst çalışanlarla paylaşmak istiyorum:

Don Kişot olsun ismim bu gece

Rüzgarlara savaş açalım

O daha delice

Hadi değiştirelim her şeyi

Devrim olsun bunun ismi

Güzel bir özgürlük var bu gece

İçimde ve dışımda…

Not: Bu yazı Fikret Sebilcioğlu tarafından 2022 Suistimal Farkındalık Haftası çerçevesinde Etik ve İtibar Derneği için kaleme alınmıştır.

Öne Çıkanlar